5 Nisan 2009 Pazar

korku tüneli

SEN

bir kere bile kondüktörün bindiği vagona göre trene atlayan
Kaçak yolcu bir çocuk olmamıştı.

Ve o denli cesur şimdi suratı.
Hani haydi desen bir kaçak yolcusu olacak
Dün yapamadığının
Bugünkü telafisi diyebileceği yaşamının.
O denli cesur şimdi.
İnat
tüm korkularına ebeveynin.

İnat tüm sosyolojik gerçeğine bir bebeğin.
-Genetiğiyle oynanmış domates hayatın
Salçalıktan hemen önceki zamanında-
Bir İnat ki bu anne
Tüm söylediklerine tamam dediğim bu günde
Başını dikmiş bakmakta ikimize.

Çıplak bir sen ve çıplak bir ben
Aynanın karşısında dikilmiş
Şaşarken cinsiyetimize,
Balkona her sene yuva yapan
Sora yavrularıyla uçup giden güvercin
Seyretmekte bizi pencerede.
O bize şaşkın biz ona.

Kanatlarındaki tüyleri hiç yolunmadı
Ve uçtu gitti yavru güvercinler
Balkondan hiç düşmeden.
Ve güvercin şaşırmakta
Biz neden hala evdeyiz.
Ve şimdi neden karşısındayız aynanın

Yada söyle artık anne.

Bak yara orda
Kanamakta ikimizde de.

BEN

Bir adam oturmuş balkonuna
Merasimini izlemekte bulutların
Bir sütlü kahve, ece ayhan, defteri var
Masasının üzerinde.

Kah defterine dökülmekte sigarasının külü,
Kah –kafası bulutlara dönükken- üstüne.

Havayla birlikte denizde kararacak birazdan.
Karanlıkken, bulutlar ve deniz de yokken
Olacaklar var şimdi aklında.

Dört bir yanı saran açlık kokusu
Ve hepsine yetecek kadar kelimesi
Dökülürken ceplerinden
Ece ayhanın kül tablalarını hiç sevmemiş olduğunu
Fark edecek,
Bir serkeşlik girecek evine

Kimseye ihtiyacı olmayan
Dik başlı bir ihtiyarın
Tüm esrik fantezileri eşliğinde
Yalnızlık edebiyatı yapmayan bir müzik dinleyecek
Birası da masasının üstünde.

BENDEN İÇRE

Serin mi hala kelimelerim?

Bırakıyorum yansınlar.
Bilirsin ateş sarmazsa her yanı
Doğulmaz küllerden.

Bırak dağılmasın bulutlar
Her bulut bir ben olsun,
Çarpışan gerçeklerden düşen her damla
Temizlesin geçmişi.

Geçerken bulutlar hızla
Geçmiş yağmur olmuş akarken gözlerimden
Bilirdim ki annemim açlığındadır
Bebekliğim.

Haydi anne.
Görmüyormusun her yan kan revan
Ne yakılcak kaldı geriye ne yıkılacak
Haydi anne doyur açlığını
Doysun tüm erkeklerin penisinde
Yada her neredeyse

Odunla dövülerek çıkarılmaya çalışılan şeytan,
Bırak açsın gözlerini.
Korkma ne yakacak ne yıkacak kaldı geriye
Yeter tatmin edilsin idin.

Bırak
Yağmur yağarken
Kendisi vursun odunu kendisine
Bırak ıslansın geçmiş
Yıkansın kül
Yoksa biliyorsun
Sönmeyecek ateş.

Bir ölümün sonrasında gelir tövbe
Gelir ki, karanfildir.

BEN

İnsanca sürdürülmeye çalışılan yaşamın
“Gerçekleri ararken parçalanmış suratı”
Adamın suratı

Bulutlar geçerken hızla gözünün önünden
Tam gözünün önündeki bulut.
Bak bu giden.
Masken.

Adam içeri girer.

SEN

Korku mayası bebeğin.
Ve gittikçe derine korkusuzca
-tüm öğrenilmiş cesaretiyle-
Bir ben yaklaşır bedene.
Önceleri sinsi
Sonraları paronayanın etkisiyle.

Hergün balkondan seyredilen banliyö treninin
Kaçak yolcusu olacak kadar cesur
Ve bir güvercinin kanatları kadar güçlü
Saldırgan erotik ve doğuştan
Yaklaşır. Boşluğa

Bir yoksunun öfke dolu
Sınıf bilinciyle ve bir mazlumun
Çaresiz hak arayışıyla sorar.
Bir güvercin ancak tüyleri yolunduğunda mı
Düşmez balkondan.

...
Uzun yolun kısa sonu
Kızının gözünde göremediği korku
Kadının gözünde
Seninse özündeyse.
Bırak patlasın anne.

….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder