26 Kasım 2011 Cumartesi

bileniyorum

bileniyorum
bile bile gidiyorum sevildiğimin üstüne
sevmekten yorulmuş bir kalbin durması gibi
düşüyorum kucağına
al bu saçı okşa
sevildikçe sevildikçe öğreneceğim şimdi
büyümeyi

şahit

geçmiş yaralarımda
şu şahit
yanaşmış yanıma severek tercümanlık yapabileceğini söylemişti.
ne o gün ne bugün yüz vermiş değilim kendisine.
fakat kendisini her gördüğümde korkarım
aynı yerden kanayacağım diye

karışık

karıştırdıkça karıştırıyorum
hiç bir kalabalık yetmiyor ayılmama
sağır edici bir karanlık bu
bir tek körler ve sağırlar cesaret ediyor benimle akşama..

bazen sızıyorum onlarla
ve sabah, dişini fırçalamışsın gibi yeniden başlıyor
temiz olmak iyidir diyorum sinsice
karışıyorum kalabalığa

balık

aralarına karıştığımızda onlardan birileriydik
mutluluk gibi, bir tür sarhoşluk gibiydik
özlemeseydiniz de gelirdik dedik usulca ve
onlar gibi sulara bıraktık kendimizi
çıktığımızda,
balıklar özlemez -dedin sen
tebessüm içinde kurulandık

yaprak

bir fırçasına bir erik ağacına baktı kadın

ihtiyarın tebessümünde acımasızlık
sevgim acıyor dediği şairin ..
ve orada büyüdüğünü duyan yaprak adam
aradığı yılların günlerini yaşıyor

ihtiyarın tebessümü üşüyor
adamın çocukluğu

ve hepimiz kasımın yaprağıyız
resmin içinde.
ömrü temize çeken bir ajanda
tırtılın kopardığı bir yaprak..

gölgesinde erik ağacının

dalga2

demek suyun yüzüne vurdun
birikmiş onca ses, gidilmeyen onca yol
bir sandalyeye oturmuş kalbinin tren garına dönmesini seyretmiş güzel kadın
bir küçük tebessüm
kaldıkça kışkırtıcı
tekrarlana tekrarlana büyüyen bakış- eşit
yüze çarpan rüzgar
demek şimdi suyun yüzüne vurdun
ve o sahil kasabasının sert kayalarına teslim olmak

gözlerinn onları götüremezsin. git sen de.
ben bekleyeceğim gözbebekliğini

öyküce

sertçe çıkıştı çocuk elini uzatmış devlet büyüğüne.
rüyalarının farkında diye yazdı büyüğün yanındakiler.
tez gururu alına
...

Adam: Benim gibi yalnızsın. yakmaya çağırdığın düşünceler üstünde, gün yüzlüsün; yaşam dolu ölgün bir ateşsin. sönebilecek misin?
Kadın: durur.
yeni bir yalnızlık başlar aralarında

...

sesler çirkinleşmeye başladığında
bir aldatmacanın içine girdiğine uyandı
dün rüyadan bahsediyordu bu kabuslar dedi.
ve erken uyanması sayesinde sesi kapatabildi.
...

biçare

duymaz oldum anlatmaktan vazgeçeli dedi
konuştukça konuşanlar, çalıştıkça çalışanlar, içtikçe içenlerden,
tüm tren yolu sakinlerinden, suskun olanı. ve dinlemeye döndü.
trenin küçüldüğü gibiydi gidişi
sağırıydı garın
...

ekim

sonbaharın
kış korkaklarını çağıran yüzünde
uzak bir umutsun sevgilim

hasadısın yaz gününün

tohum tohum gözlerin
kıştan kaçan
yalnız bırakılmış bir yaz
arsızların istek küpü
ve
yaşam için bir tohum
bir ekim,
cesurların mevsimi

aşk bebekliktir

sen bir tohumsun benim için
ışık olmalı su olmalıyım ve tohum
inanmalıyım toprağı yaracağımıza
ve sen doğmak istemelisin anlamalısın
ben insanım göbeğim toprağa bağlı
aşk bebekliktir benim için

dalga

demek suyun yüzüne vurdun
birikmiş onca ses, gidilmeyen onca yol
bir sandalyeye oturmuş kalbinin tren garına dönmesini seyretmiş güzel kadın
bir küçük tebessüm
kaldıkça kışkırtıcı
tekrarlana tekrarlana büyüyen bakış- eşit
yüze çarpan rüzgar
demek şimdi suyun yüzüne vurdun
ve o sahil kasabasının sert kayalarına teslim olmak

gözlerinn onları götüremezsin. git sen de.
ben bekleyeceğim gözbebekliğini

art

büyütmekten art’a kalmış bir bilinç benim ki
yürümeme yetmiyor
ve her kalan gibi
düşler kuruyor, olmayana götürüyor

bazen de güneş görüyor beni, büyümekk
iyileşiyorum sanıyorum
yürüyecek gibi oluyorum

fakat çekiyor işte
içimde, sırtıma yakın bir yeer beni
yürüyemiyorum
rüzgarı ve güneşi sırtıma alıp
düşüyorum yine

usul

susarak beklediğimiz onca akşam var ki
o gecelerden sonra ben ,
sabahın fısıltılarını bile hepp susarak dinledim.

güneş hep usuldadı yaşamıma.

ahh artık güneş
aşkın ilk ışıklarıyla yetinmeyip
yaksınn bu çaresiz oyunu, herr günü..
bekletmesin

kalbim2

gördün inandın
fakat duyuramadın kalbine

bas bas ilan verdim
geldiğin günden beri:
-yaşa ey kalbim
görüldük

gözlerinden içine akıtmadığın bir benim
mercek mercek mercek

mercekler kırılmak için
beslemekten vazgeç

benim kalbim zaten aynaydı

biliyorum
bilemediğin rüzgarlarım var benim
yıkım yıkım yıkım
yıkımdır gördüğün gözlerimde

oysa sadece görmek yetmez
yıkım gerçekleştiğinde
… ve sen
vazgeç artık kalbim
vazgeç insanlara açlığını göstermekten
vazgeç seni tutan açlıktan ve insanlardan..

bir gözün uğruna ölemeyenler çağındayız
sen vazgeç

kalbim

kalbim,
yorulduğun zaman söyle ;
kaçırıp gözlerimizi açık denizlerden
eski kıyıda, aynı buruk şarkıya susalım.

sen ellerime düş yine,
yine açık deniz sevdasına
yine gemilenmek için
nefeslenip
sevelim eyleyemediğimizi
ve atalım
geçmiş gibi içimiz gibi
suskunluğumuzdan,
yine açık denizlere

duman

ah benim gözlerim
senin doğruluğuna, güzelliğine yangın
ah sustuğun aşk ve sevişirken ejderhan
söndürmese onları;
ve dursa ellerin çalışmasa artık doğru için
saçların kurtulsa ve
çelişse beynin beynimle

inanabilsem ;

beyaz bir duman çıkacak ateşimizden
çocuklarımızın kardeş olmasını düşün

gökle 1

göğsün
öpmelerimin toplamıdır,
yıldızlar göğün.
ve oh demek yeninin korkusudur senin için
sabahı sevgiliye sahiplemek.
...
yıkıcı bir aşk benimki
bir büyük öpmek
her zerreye saldırgan.
ev istiyor kendine
pencerenden bakmak, kapıya çıkmak
görünmek gecenin karanlığına, ürkütmek
ille de oh demek
yaşamak korkusuzluğu.

yıkmak göğü
yağdırmak yıldızları
sabahlara.

inatt

şüphenin karanlığında
parlak bir gerçektir gözün
inanmak demiştin
ve tanrının aydınlığında bir aşk
mümkün
eliften be’ ye bir yol vardır
ve deniz doğurmuş bir kadın