23 Mayıs 2011 Pazartesi

çınaraltı

temiz kalmanın eriştiği yerden sevgilim
kanatlarına sığacağını düşünmüştü koca istanbulun

ve kesmişti ipi

bense
kalıp bir koca çınar altında
sevgilimin şefkati bıraktığını içtim

ah ablalar kardeşlerini bırakamaz
süreklilikleri kesilmesin diye

ah ben korkusuz
bıraktım sevgilimi yenilsin diye…

ve seviştim kadınlarla
koca çınar altında adaçayı içimi

soğuk dağ suyu

ey benim başlayamamam
ey benim yalnızlığım

bir yokluk aşkı var sanki içimde
ah bir gitsem, gitseem,
korkuyorum tersine dönecek dünya
varlığım söz konusu olunca.
..
ah bu kimselere sığmayan ova
ah bu yumuşak otların yurdu
bilmediğim cümle
kutsal mera
dönülmez ufuk
gözüm almıyor diye seni. öyle severken..

ah benim yere değmezliğim içinde
ey senin beni görmüşlüğün:
ak düşmüş saçım çürümüş dişim
çıkmayan kelimelerim.

ve yüzünde yine de
yaşlı mera içinde
ey suyun berraklığı
gençlik ateşim benim
..
ah karanlığımı mı yıkayacaksın
soğuk dağ suyu

görünce sevmekten korkarım ben
her sesleniş bir üşümek bir sarmak bir rüzgar
ah benim
hatırlattığın ateşim, hararetlenir

ah karanlığımı yıkayacaksın sen
su içersem uyanırım ben
tersine döner dünya..

çekil gözümün almadığı yerden..
bir yokluk aşkısın sanki içimde

çanta

zamana atmışım kendimi
ne yer ne gök
eksiksiz bir yokuluşa

-ah komşularım ve sen
ve sevecen yüzlü kadınlar ve erkekler;
bilmek ve çabalamak ve sunmak ömrü
ve yaşamak dediğimiz hasretim benim

aynalarım
ellerim ayaklarım ve cımbızlar

eksiksiz
bir küçük çanta-

bırakıp sizi pansiyona

sardunya

ah sardunya
unutulmuş bir rüyayız biz

ve eksiğinde yaşarız dünyanın
kış günü yaz özletir, sıcakta serinliğiz
suyuz herkes boynunu görür yüzümüzde
-hatırlar da
gerçeğiiini ömrünün ve gidemeyişini-
gider sarılır dünyaya

ve biz yine
şu pencerenin önünde
şiirle sessizlik arasında kalan şu evin penceresi önünde
kurtarıcı bir gemi yüzdürürüz yüzümüzde

ve rüyada
sisler içinde
geceden başlayarak bir bir kaybolur saatler
3-2-1-0-11-10…
her saat yaklaşırız kendimize

bir bahar bir çocuk
sardunya sular
gemi yüzlü

göl

ben o denizleri gömmüşüm
gitmeleri içime.

işte yüzünüz
.
.
derinlerinde gölümün

sarhoşluk

ayıldığımda gördüklerime içtim
damlaya damlaya göl ettim
ayıp etmeden güle
bülbülü perişan ettim
...

kafayı ayıltsam
gülün hatrı kalır…

dağın sırtı

yanılgılarımdan çıkmalıyım
iki yüzlülüğe kaçmadan;
bırakıp ölümün kolaylığına zihnimi
düşürmeliyim sözlerimi…..

gömüp sırtımı denize
dağa bakmalı uyuşmuş yüzüm

ve tüm ayıklığım siz de kalmalı

ben, geçmeliyim dağın sırtı olmaktan
ve ölümün kolaylığından

boynun diyorum

çevirip ölüme uzayan boynunu
olur dedi kadın
her ışık deneyebilir aydınlatmayı
alkışlarla titreyen vücudumun yalnızlığını
ve kazanabilir sabahı bana

ah boynu yangın yeri
sahnesi bir sırat

ah tek kişilik bir ışık Romeo
güneşe dökmüş olmalı günahlarını
görmek için kadının yüzünü

serçe

dün ve yarın, eski ve yeni bunların bir arafı var mıdır.
gece 12 midir mesela.gerisi mutluluk mudur…

mesela bugündü
gökyüzünde bulutlar vardı
çarpışsalar da bişey değişmezdi
burda
olup biten her şey camın ardındaydı
ve çocuk sadece camı görürdü
kocaman bir camdı
suretinde sırasıyla
ay,nehir,rüzgar ve dağ olan çocuk yansırdı

mesela bugündü
ve saat 12 yi çoktaan geçmişti
ay
kavgadan ayrılan bulutların koyuluğunda
inceden paltosunu giymiş üşümekteydi

çocuk, öylece uzanmıştı yanıma.
gözleri
çarpışmayan bulutların ardı
aylardan şubattı
üstelik cemreydi ve yine
olup biten her şey, camın gerisindeydi

ve işte
bir serçe şuncacık
çırpınsa ne ki kışa,üşümüş şuncacık
çarptı da cama…
uyup zamansız serçeye, uyandı çocuk…
bense hatırladım

ah biz
bir vakitler
cemreden cemreden dağa tırmanan ay’la
birleştirip yüzümüzü gitmelerden
var olmak demek devrimlerden
ada türkülerinden yollanıp
ah biz
gerçek için akla sığdırıp hayali
nergis ekmiştik camın ardına

şimdi şubat
nergisin vakti.
kokusu
nehirlerlerden rüzgarlardan kanat olup
serçe getiriyor
camın yüzüne.

bugündü
serçe cama çarpmasa hiç birşey değişmeyecekti

aç camı çocuk
al serçeni.
akıl camlar ördürüyor sabaha
uyma.
gitmek kötü kokarmış uyma.

karlara doğacak güneş
ürksen de, cemre cemre tırman çocuk.
serçeye nergis gerek,
ve sabah oluyor

bilsen

ey kopmayacak güll,
dikenin de yok, yaprağın da
şuracıktasın.

ah bir de görünüşün var ki bilsen,
kürek kürek açılmış bir sandal,
duruyorsun okyanusta. kırmızı.


rüya olsun senin adın ey güll
sen
ademe sevap olansın
bana sevgi

ve
açılmış, saçılmışsın
Havva kızısın. kırmızı.

ademi de beni de delirten..

mahsunlu camgöz

kıyamete deniz derdi.içi ne kıymetlidir
lakin salt cesaret yetmez kopmasına

aç’ık gözlerden çok ötelerde
bir düşde
bir camgöz balığına sinmiş uzaa-ak bir tebessümde kopacaktır
fırtına

kıymet ki
uzaa-ak bir gönüldür
açmıştır bahçesinde
arzunun
konmuştur
tebessüm kenarına

beklemektir can arkasından
denizin büyümesini

ya da kıymet ki
ölmektir çoğu zaman
bir balıkçının şefkatli kollarına

ağ var sesleri

iki günlük ziyaretlerim
göz alabildiğince mavi öpüşler
saklıyor bembeyaz gökyüzünün soğuğunu

martılar gökyüzünün çocukları
her mevsim beyazlar
canımı acıtıyorlar
ısınıyorum

diyorum
uçmasak uyusak

yas-tıklar sarılıyor yüzümüzü
büyümelerimiz

kara ve kızıl mor turuncu
bizim anlaşmalı yalnızlıklarımız
sahte maviler
saklıyor
aklanmamızı martılar gibi

martılar gökyüzünün çocukları
her mevsim beyaz
yüzüm ağ-arıyor onları gördükçe
küçülüyorum

sin

kolayına gidip
koyun koyuna uyurdunuz

seslerinizi duyuyordum
sizi, kadehlerinizi
ve şen kabullerinizi unutuşlarınızda

taştı gülüşleriniz tepemde
sin’dim ben de ;
diri diri gökteki aya

yağmur

kaç rekat şiir yazdık kimbilir
ah biz hep içimizi gömüp gömüp buluta
kaç kez yağdık denize,
kim bilir
yeniden yeniden
kaç tekne uzaklaştık kıyıdan

sisi aralayan virgülün cümlesiydik
okunmadık
dağdık
rekat rekat yakarıştık göğe
ve
yüzdük yüzdük
vardık
sadece denizde

aşk'a dek

yenilmiyor sevgisine
vicdan ruhum
sığışıp bu kompartımana
meydan okuyor acıya da
yenilmiyor

tutmuş
acı dolu sevgimden çekiyor
sevgilim
acı dolu
onun beni bırakıp gidişleri
ve aramızda kadeh kadeh şu zincir

anlatayım:

o,
kadeh kadeh giderdi
alkol kokardı gülüşü
hep duyardım kadehin sesini
içerdim
o çok gider ben çok çok içerdim
acırdı tenim
bu
duymamı sağlardı gelişini

o alkol kokardı gelirken
çok da kızardı
üstelik sarhoş olamayışına

ve akşamları
inadına çok çok gururluyduk biz
eyvallahımız yoktu
içerdik
çokk çokk isterdik aşkı
öyle delikanlıydık sokakta

geçemezlerdi zincirimizden
yenilmezdik
acırdık sadece
çok çok acırdık

ve o dönerdi
köpek gibi öperdik birbirimizin gurursuzluğunu
uyurduk

yine akşam olurdu
o kokardı
ben sarhoş olurdum

kendisinden midesi bulanırdı
içemezdi benim kadar
ben içerdim

severdim çok bulunmayı aşkta
o da beni severdi bilirdim
5. kadehte beni bulur
o yüzden gidemezdi hiç 5 kadehten fazlasına
dönerdi
sonra beni görmek istemezdi
içi almazdı
hem o geldiğinde ben de uyumuş olurdum
kızardı kızardı
alkol kokar kokar kızardı
ben duymazdım

gururlanır gururlanır gider
gururlanır gururlanır dönerdi

en çok içkiye kızardı
içi almıyordu
ve kimse içkiyi ortadan kaldırmıyordu

her akşam içerdi
özlemiydi sarhoşluk

uçaktaydı gözü
hep gitmek isterdi, ulaşmak

aşk derdi özlemine
aşk için içkiyim

ama içi almazdı
ben çoktan sarhoş olmuş olur
arkamı dönerdim
zincir çekilmiş olurdu
dönerdi küfrede küfrede zincire
ve içinin almayışına

dönerdi küfrederdi bana da ona da
içkiye de
aşk arardı
aşkı

aşk
gizlenmişti sevgimizin ucuna
trende bir kompartımandaydı
tümm isteksizliği bundandı
tüm hayyaleri vardı kompartımanın dışında
o ucun ardında

ama kopamazdı, sarhoş olamazdı
almazdı içi yenilmesini sevgisinin
yenilemezdi
dönerdi

yenileyemezdik sevgimizi
acırdık çok çok acırdık
o kokardı ben sarhoş olurdum

aşk kokardı yıldız yıldız
dayanamaz sönerdim
gücüm yetmezdi aşkına
kokusu
alır beni bir sevginin ucuna görürürdü
dayanamaz severdim
ve gözlerim kör kulaklarım sağır olurdu çığlıklarına
dayanamazdım bensizliğine
Hak’sızlık ederdim
dönerdim arkamı dünyaya
zincir gerilir
o küfrede küfrede dönerdi
kocamandı sevgisi o kopmazdı

kokardı sadece
ben içerdim
o içkiye kızar içki kokardı

ikimizde sevgideydik
ben ucundaydım o geri kalanında
o içkiydi, ben sarhoş.
o kızardı hep kızardı
ve hep arardı
vermiş olduğu aşkı
ucunu sevginin

içerdi,içerdi
son dubleye getirirdi sevgisini

bakışırdık yatağa
içimden hep derdim keşke bana dönmese
özgürleşse
zincir gerilirdi
ve ben hemen hak yerdim
içerdim
ölmeyi yediremezdim kendime
o içememiş olur
küfrede küfrede dönerdi
ben içmiş ve sarhoş olmuş olurdum.

zaten almazdı içi
yetmezdi vicdanı
kocaman yüreği vardı
ve kocaman gururu
yanına yaklaşsanız
tekme tokat dalardı kavgaya
yenerdi beni ve herkesi ve vicdanını
ama dönerdi yine

yetmezdi vicdan onu anlatmaya
ama kocaman yüreği vardı
koyardı vicdanı bir kompartımana
gider gider
dönerdi
küfrede küfrede dönerdi ama dönerdi vicdana

çekerdi çekerdi zincirin ucunu
acıtırdı sevgimi

ve ben hemen içerdim son dubleyi
vicdan bendim kompartıman ben

küfrede küfrede dönerdi…
anlatayım:

sabah olurdu, ikimiz birden söylerdik:
beni aradıkları yer benim değil ki
aslında kaybolmadım da
çaldı bir gitar beni
ödeştik

yaratıcı oydu
okuyan ben
tek suçu okura olan düşkünlüğüydü
gece ödeşirdik

yenileyemezdik sevgimizi
mahkumduk

vicdanı yenen bir sevgi
görene dek
aşka dek
içerdik

desen

uzağa yayılmış bedenini
gözlerden gizler
mesafelerce

mesafelerce deniz ardında
özlediğim

orda olsam
sabrını ölçsem
nabzını yatıştırsam

oyalasam özlemlerini

şiir gibi okusam
desen desen gözlerini

o yazsa:

eyy ki özlediğim
döneceğim bir kış vakti
boynundan sana.

hediye olacak dudaklarına
okuduğun şu tuz

acıdan kaçmadım eyy özlediğim
dünü bildim
rüzgarı
dönüşü

mesafelerce denizi
ve ötesini

ve orda
üşümüş evine
üşümüş okyanusu
şiir gibi okuyan hemşirenin
desen desen dipdiri denizini,
gidemeyeni
ve memelerinin sıcaklığını
ve
ısınmayı yalnız yalnız düşlerle

tını

bir harfin tınısı gözlerin
kapıp ışığımı, yüzdürür
suyu üstünde bedenini

büyüyen boynunda asılıyor
ışığım
kurtar güneşi
ey gece

gamzelerine kadar eşlik et öpüşüme..

yaşatmak

aklı bırakılmış bir feveran.
ölüm ,
girmiş gözlerine içerliyor .
tutulmuyor
gidenle beraber kurulmuş yarını
hatcemin

yaş atıyor feveran hatcem
inançlar gelip gidip
tutmak istiyor elini.
direnç bir sevgi
inanç kırıntı hatceme

yaş atıyor hatcem
sevgi sevgi
gidenin, içtiği damlalardan
murat alsın bebeği.

yaşatıyor hatcem gidene,
yalnız bırakılmış gözlerini

gülerdik

uçurtmaya bakardık
açık gözlerimiz aydınlık içerdi

akşam geldiğinde yine sevişirdik
açık gözlerimiz
apaydın
bir uçurtmaya takılır
korkmazdık
ayılmak istemezdik
gülerdik.

dağğ

evin bitiminde
dağğ
dudaklarım ağrıyancaya kadar uzak.
çağlıyor bedenimi

kesilmiyor
uzamış kulaklarımın yağmur uğultusu
ve bir tavşan. gün-ah günn ağında evin.
kesilecek olsa nefesimdir sıçrar hiç korkmaz

ve evin bitiminde çağ
açılmıyor .
gün ah gün kuş’anmış uğulduyor dağ
açılmıyor etekleri
aydınlığa evin.

evin bitiminde
sokak sokak ağğ armış saçlarım
al dağğ sevgilim
rüzgarı çağır

resim

yüzüm ki gerçektir,
resminden görülür
çocukluğun üzüntüsü.

ve uzaktır
tütün kokusu içinde bir ateştir
gözleri
her gecedir rüya görür
çocuklara taşlatır geleceği

yüzüm ki gerçektir,
süreer götürür gözlerimi

götürür ki gitmek çocukcadır
rüya çocukca

kalsaydı
rüya bir nasır tutan çocukluk
ağlayacaktı
resim boyunca

rüya

gün boyu rüzgar
geceye taşıyor kadının gözlerini
ve gece rüzgara kalalı
rüzgarın bilediği gözleri kadının
ay gibi topaç böbürlenerek
doğuyor rüyasını
serçeleşmiş kıyıları
dört bir yanı rüzgar şu göle

ve sabah,
bileğinin yettiğince gücüyle
uyandırmaya çalışıyor dolunaydan gölü
serçeler uçuruyor
denize..
rüzgar

saçları elif'in

komşumdu
fırtınadan korkmazdı
be te se
kaç harf ederse elifi
çıkar sokağa, kaldırır başını
bir balık olup
çizerdi deniz

komşumdu.

şimdi kapadı ışığını evinin
duydum
masalara döküyormuş ,
saçlarını denizin.

güneş

gözlerin;

her gece
uykunun kuş yatağından taşaar gider
duru bir nehir
kavuşmanın boynunu öptürür güneşe
yüzünü yıkar denizin
döner.

ve her gündüz
b-akışan ve tutunulamayan
bir ışık nehir
örtüp yüzüne kuş tüyünü
güneşi şakır aynalara
döner

yalnız bir ışık. tüy içinde

ah bir çocuk
öpmeyecekse boynunu, nehirr
dilerim
güneş
söndürsün gözlerini..

alıkoyan

bir ayna büyütmüş
abanıp sevgiye
tuğla tuğla sırlayıp oyunu
cam bir suskunluk yaşamış.
her göz var içinde.

teker teker bakıyor
her biri
ah yenilmez bir ateş.

dün,
yüklükten çıkarıp aynasını bana verdi annem
şimdi ben görüyorum sırtımdan,
o gitti.
çocuğum küçükmüş öyle dedi.

zeynep

dokunduğunu mahalleye çeviren
mahallenin güzeli Zeynep

ıslıklı yollar yaptın kendine
uğranan bakkallar

yürek yürek içkileri
yinenlenmek üzere masada bırakıp
başka gecelerde Niyazi Amca'yla da içtin.

ah bir gülücük yaşam
sevgi dolu,
mahalleye çevirdin sen onu.

da öpüşüne sığdıramadın kimseyi.

tüm öpücükler Zeynebim, bir öpüş
uzak mahallede
dün gibi bir gülüş

uzak

çocuklaştım Milena
sabahı kapıda karşılayıp günleri ayartıyorum

dönmek istemiyor ve
sürüyorum zamanı
yeşiliyle mavisiyle
uzak yerlere

evl-atlık ediyorum uzağa
ne erkenim ne geç

kardeş uysal atları ve
doruları
oyalayıp yazmaya
sallanıyorum salıncakta

ah benim çocukluğum
karşı kıyıdan ışık saçan şu güzel kadın sensin Milena
toplayabilsem ışıklarını doru bir at edeceğiz

süreceğiz gençliğe

göçebe çadırı

ah Milena
yağmur yağıyor.
bir çadırın altında titreşiyoruz
bir beklemek uyutmuyor bizi
bir de umut

ah göçebe çadırında ruhlarımızın
uzak uzak titreşiyoruz.

ben umut oluyorum tut diyorum elimi
gözünde uzak bir isyan tutuşuyor
tutuşuyor tutuşmaya ama
ah bu çadır
geçirmiyor ki ışığı yağmuru geçirdiği gibi
titretişiyor titreşiyor gözün
sen beklemek oluyorsun

ah tutulunca yağmura
damla damla birikiyoruz çadırda.

sonra
sen umut oluyorsun
ben beklemek

ah göçebe çadırı ruhumuzun
geçirmiyor sesimizi
titretişiyor titreşiyoruz,
ulaşamıyoruz buluta.

bir dolu eksiklik milena

ah biz umutlandık Milena. eksik gördük, uyumadık gecelerce.

ah biz eksildik aradıkça, Milena
sıradan düşen çocuğa
gülenlerden taştık
sevgi, sevgi arandık sıraların dışında

ah biz aradık
sevgi dedik umutlandık gittikçe az uyuduk Milena,

ah kişneyen sonbaharın
doru atları olduk
tepip sıraları, perilere baca kurdurduk.

eksile eksile sorduk
çoğala çoğala koştuk Milena.

sevdik, çocuklarda görüştük,
çocuklarda gülüştük.

ah çocuklar tamamlanmak isterler Milena,
hep bir olmak.
oysa biz eksiktik ve
çocukların da analarını babalarını ayırdık bu yüzden.
en çok
ehlileştirilmiş doru atları sevdik diye
Kapadokya’da.

şimdi çocuklar
sıradan düştüğünde
sıralarında boşluklar var.
kimse gülmüyor artık onlara Milena.

bizse yine eksiğimizi arıyoruz.

ah biz umutlandık Milena,
tamamlanırız sandık.

güz

her ekim
ah bu denizin
kumral balıkları
sarılıp birbirlerine
söyleşmeyip hiç söyleşmeyip
oynaşırlar suyun yüzünde.

kumda ,
rüzgar eser,
yönler biri gösterir.

ve dökülmüş pullarıyla bir balık bir ağaç
aç sınıfın lanetini
tanrıları
ve her şeyi
atıp türlü türlü yönlere
ah elleri düşenlerin duyduğu acıyı
fısıldarlar denize.
denizin dibinde belirlenir yön

ve bu rüzgar
götürür denizin fısıltısını
Mileneya.

Milena,
sarı bir yaprak kapında
kabul et onu sar
kabuğun olsun yarana
sağalmış vücudun güz gibi taşımasın yüzünü

ah Milena kaldır kafanı
dökülmüş pullarıyla bir balık bir ağaç,
fısıldaşıyor kapında güzü.

güz

her ekim
ah bu denizin
kumral balıkları
sarılıp birbirlerine
söyleşmeyip hiç söyleşmeyip
oynaşırlar suyun yüzünde.

kumda ,
rüzgar eser,
yönler biri gösterir.

ve dökülmüş pullarıyla bir balık bir ağaç
aç sınıfın lanetini
tanrıları
ve her şeyi
atıp türlü türlü yönlere
ah elleri düşenlerin duyduğu acıyı
fısıldarlar denize.
denizin dibinde belirlenir yön

ve bu rüzgar
götürür denizin fısıltısını
Mileneya.

Milena,
sarı bir yaprak kapında
kabul et onu sar
kabuğun olsun yarana
sağalmış vücudun güz gibi taşımasın yüzünü

ah Milena kaldır kafanı
dökülmüş pullarıyla bir balık bir ağaç,
fısıldaşıyor kapında güzü.

milena

ah milena biliyor musun senden çok önceleri –ki zaman vardı daha-
deniz düşlerdim ben.
ve bir ada. ellerim vardı, zaman vardı.
ve sürdüm yüzüme
gerçeğe batırıp ellerimi,atıp serkime düşümü
kur kur kur dört nala
görünceye dek denizi, kendimi.

ve adımı, erkekliğimi kumun yedi kat dibine gömüp, adadılar kuma beni, adasın dediler, gittiler milena.

adım, şişman erkekliğim ve ben kumun yedinci katında unuttuk zamanı. eridik.

eridikçe eridikçe bir gözüm kaldı geriye bir de sigara sarısı ciğerim.
şimdi sen kaçıncı katsın ya da kaçıncı serap ?
bilemiyorum bunu milena. bildiğim eridikçe yükseldiğim.

ve şimdi sensin. kim bilir hangi deliliği uyumuyorsun.
uyanıktım gördüm. gözlerin ışık görmüş ve sen uyumuyorsun hala milena.
al bak gözlerime. aşağılar: kompleks, yanılsaması da çok, yadırgama beni; al sen bak gözlerime milena.
ışık milena, ben ışığı öpmeye geldim.yüzü diye suyun.

kumda iki serap bir kale kurmuş misali bir kalenin varlığı umudu. iki ada.
sen ellerimi verdin milena.
örüyorum seni. göz ve ciğerlerinden tutup tutup kumunu, öpüyorum. evet hayal bu milena. şükrediyorumbunun için. hu!
bu kum, bu ada dün denizdi milena. ellerim su çekiyordu dibe ; gözlerim ciğerlerim can, eriyordu ,
şükrediyorum.hu! ah bu ellerim! bugün serap çağlıyor hu. ellerim var şimdi milena . adağım ben kuma. sen değilsen de ben adağım. dikip gözümü göğe geyikli gece sayıklayanım. hayalim. sen değilsen de ben yine de serabım milena. ellerim bi kez daha erir, erisin milena, gözlerim yine görecek ya.

şimdi; sen de ki: kimliğe soyunmuşsun sen ey serap. oysa ki kimse sensin. sen size ihanetsin. kimsesizliğinizi kurtarmaya çalışan bir deve kuşusun sadece. elleşme; sen kimliksizsin.
benimse inancımı yediler.

ah milena evet. doğrusu buydu.
biz diye bişey kalmadı ben onu gömmekten geliyorum.
adımsa kumun yedi kat dibinde.
ama bil milena hak diyeni gömdüler kuma.
ve ben şimdi adımı erkekliğimi kumun yedi kat dibine bırakıp , adım adım ererken göğe
sende sende bakıyorsam sana
olmadığındandır biz diye bir şeyin

ve senin ellerin varsa milena
ver bana inanç doldurayım avcuna
.

yoksa da; sendelemiyorsan da dalıyorsan arada;
olsun
akar yine benim ellerim. yağmur derim, adımı yıkıyor hala kuma.
ölmez yine ada. hayal hayal yaşar giderim.

matematik

sayılardan geliyor
bir’de durup secdediyoruz.
biliyoruz bir’den sonra bu hayat,
biz hep biri arıyoruz.

ya da
vazgeçip

boşlayıp isteklerimizi
verip korkularımızı bir'e
tekmeleyip rahleyi
içinde kayboluyuruz gücün.
biz halsiz biz cesur
eriyoruz
ışık içinde şeffaf şeffaf
buluttan yatak külden yol yüreklerimiz
birden geliyoruz.

matematiksiz ölüyor hayat,
ama teslim olmuyor ruhumuz.

22 Mayıs 2011 Pazar

kasaba2

bir kasaba
şehirlerin rahat insanlarının açlığı karşısında
en büyük cesaretleri alıp kaderine
hevesini gönderir şehre

ay götürür
hep götürür açlığı şehirlere

geriye yorgun kasabanın
uzak gözlü yaşlılarının genç sevgililerini bırakarak

ay geçer

durgunca bir ay geçiyor
bedenlerin sessizliğini
günlerin kırgınlıklarını toplayıp
geçiyor , es takıp kapılarımıza,
adım adım kendileştirerek insanı.

sesler duyuyor kasıklarım
sessizce geçişini seyrediyorum zamanın

öyle uzak her şey

zaman

ah bu hep aynı dünya
değer değmez dönüyor

azalan gerçekler yaşam olup
döndürüyor seni
değerden
oysa
gerçek değerlidir,
öp beni zaman.

mezarını derin kaz

gözlerimi içecek karanlığa halvet besleyip
yetecek kadar ekmekle ,
bakmazken yalana,
üstüme yapışıveren durgunluğu anlatamam ki sana

yaşam kadar gerçek işte bu beden
şaşırma hayata.
halvet ,çürüme!

yansı

ötelediğimiz birikiyor
yansısı çiziliyor denize

ah ben bilemiyorum bugün başıma gelen
nasıl yansır güne
ve öteliyorum insanı öteler gibi
görmüyorum dertlerini sistemimin

gece olur yansır diye
denize

karanfil

anladım
günlüğe cesur bir reddiye şiirin
dağların çiçeklere yüzvermeyen doruklarında
beyaza kapılmış bir fark

yanıyor
umarsızca umut içinde

hem biliyor hiçbir karanfil yalnız değil

yak gitsin

oyuna sürdüğünüz
perdesi şiirin,
parçalanmaya değmeli..

ve son kozunuz perdeyse de
oynamayacağım sizinle

şiir size kalsın
ben yalnızlığıma yetenim
..........

kocaman sevgiye
ateş çalan prometheousun sözleridir benimkiler
aşktır gerçeği
cesaret edip
tutuşturmaktır sevgiyi

mesela

mesela geceymiş
boş sokakta
merhaba demiş
birisi

o kadar muhtaç
bir meselaya gerçek.

........
özgür bırakılmış gerçekler dünyası
söyle bana
bir mesela niye hep masanda

büyü

gözlerim iki senedir bir kız çocuğu
büyüyor büyüyor
büyüyorum

o ise koşuyor
koştukça büyüyor büyüyor
büyüsü
deniz gözlerimde adanın

temmuz

dingin geri dönüşler vaat ediyor
atmak istiyor kendini yalnızlığından
ağzı kelebek gülüşlü bir kadın.

belki temmuzdandır, belki temmuzdandır
boğamıyor şimdi kolayı, zorla
istiyor istiyor istiyor

bitiremiyor bu yalnızlık güvesinin
kelebek gülüşlü istencini
belki temmuzdandır, belki temmuzdandır
yalnızlığına söylediği bu koca yalan

yine yalnızlık üstüne

koşamıyorum yardımına
verdiğim her cevapla,
bir adım daha büyüyor dünya..

gülümseyen her yıldızın
sevecen bakışına kalıyorum

ve daha seviyorum
soruların beni küçük düşüren işaretlerini

yüzün

yüzünü gördüm.
bir vefat için
uzaktan çağrılmış bir hısım yakınlığındaydın
gizlenmiştin tentelerin gölgesine
dalgalardan korkuyordun

uyumadın
ben de konuşmadım
öylece dalgalandık gece boyu
ödüllendirip birbirimizi bakışmadık daha
ama yüzünü gördüm hısmımdı uykun
yüzümü gördün
hımsındı sözüm

tekne yanaştı
eski bir yaşam için
biz
uzağa taşıdık yüzümüzü.

söylenmemiş bir cümlem var

söylenmemiş bir cümlem var
bağnaz bir çocukluğun
asi dizeler içinde sakladığı tutsaklığı anlatan

inanca yenilmiş bir maktülün
yenme isteği belki,
aldatmak aldatmak yüzlerce inanmışı.

söyleyemem
inancı yenmiş güzel bir kelebek
tutsak etmiş isteğimi

han

hana dolaşmış yüzün
seçemiyorum yolu

anlatmak
hanı yola götürmüyor,
çiçeği köke

çoğaltıyor sadece
hanın büyük aynasını

istemek

istedikçe güneşi
solan çiçek
küçük bir şey iste bir umut ver bana
uzatalım işkenceyi, korkma
solmaktan iyi isteyerek yaşamak.

yerini değiştireyim,
yapraklarını keseyim
bir şeyin olayım senin

aç bir yaşam
az bir yaşamdan iyiyse de
yok ettiğim gurur da
güneşten sıcak
izin ver bir şeyin olayım senin*

hem belki dağılınca bulutlar
aşağı köyün delikanlıların tüm hoyratlığı da dağılır
kavrulursun
bir şey iste bir yaşam ver bana
solmandan iyi gurursuzluğum.

hakikat

cinayete gebedir her yalnızlık
bazen kendine bazen herkese yükselir nefes
ve kesilir
sessizce sürer karanlık
hükmünü odalara

odalarda
planlar planlar kuşlar göçmeyi
ve
beyaz giyinmiş sessizlikleriyle
insanlığın yüzünden kaçışmaya çalışan hayallere çağrışık
sıcacık nefesi üfleyip karanlığa
çıkar odalarından
kanat kanat yükselerek göçe,
hayaletler .

hakikat hakikat, sokağa.
her kuş, bir hakikat bir ölüm.

kesilir nefes
kalır odalarda
yalnızlık,
çıplak ölüm
istifalar ve
istifadeci şairler.

kelebek

dışında işte kabuğun
bırakmış içerde
öfkeli zekaları
iradeli
doğa korur
ve şükredenleri büyük adalete.

içi dışı istek
çağrışarak,
çarparak beyaza
-tırtıllar ibadette üstünde beyaza-
5 eden
köksüz her sanı gibi
dışında işte kabuğun
kelebek

duyuları ölmüş
kendi özgür

cadde

uzak uzak köyler
ıslık duyulur can duyulur
bir de akıl

yakın yakın evler
sessizce girilir çıkılır
caddelerinden hayatın

yakın bir kalabalıktan
uzak bir yalnızlığa

bir dönüş

bir çeşit zamana uymak benimkisi. uzun çok üzün süren zamana inat bir yaşamdan sonra.
bir mayıs bir de ekim en çok hissettiğim mevsimler. renk ise hep turuncu. işte bu mayıs rengime uyup, durdurup treni ayılmak istedim zamansızlıktan.
siz sandınız hayata gittim. ya da bazıları kendisinden gittiğimi bile düşündü.. kendime gelirken hayata gitmem ne tuhaf olurdu değil mi. ya da sizdenn.
adım sevmek rengim turuncu benim.her hangi bir yerimde nihilizm barınmaz ve kül bırakmadığıma inanıyorum geride. sadece biraz mor o kadar.
ben zamana uydum bu sefer. bahara.
ne kızlara ne kapitalizme. ben kendime uydum bu sefer
turuncu bir şafağın zamanına inanıp.

inanmak güzeldir. yürürüz lamelif lamelif.
ve zamansızlık ya da sen külüm değilsin. hadi külümse. denge.

yeningi günlüğümden kısa kısa

adam kadının niçin gittiğini hiç anlamadı
kadın adamın suskunluğunu

barıştılar ve borçlarının tamamlayıcı mutluluğuyla uyuyakaldılar
...

denizi ilk gördüğünüzde boğulmamak istersiniz ve o korku hep yaşar sizinle
yüzmeyi öğrenemezseniz
...

inanılabilir her yalana,
fakat nasıl yaşanır
çekingence söylenmiş bir tamam
...

gidenin peşine takılmış her göz seldir
akar götürür
...

bilmeceydim
bütün taşlarını kaldırdım dağın
...

acıklı olan
herkese bir kitap veren ihtiyarın
hediye aldığı tek kitapla gençliğini hatırlamasıydı
...

sevmek kapatmışız tüm fırtınaların üstüne
kan’mışız
sevdikçe büyüyen kalbinde yaşayacağız dünün

...
şimdi suskunluğunu konuşuyoruz bir aşkın
kendi arafımız bu.
yarına atılacağız buradan:
birbirimize
ya da şimdiye
...
yeniden kurulacak oyun
anlarsa değil, anlaşılırsa…

ve bir görüş gününün gerginliğinde, sevişilebilirse
...

ah gücüme gidiyor
kuşları kanatlarından tutmak zorunda olmak…
kuş kanadının sevildiği yerlerde yaşamak istiyorum ben
ve orda ölmek bir kuş gibi
...
ah benim yaşadıklarım
sığınca bir turnaya,
anlarım
bahar gelmiştir ve ben
toprağın yeni çıkan fidanlarına inat,
özlerim kanatlarımı

dilimiz kesik
ağzımız buruk
ellerimiz ateştir
ve yeteriz üşütmeye yaz gecenizi
...
ah bu şavk vururken denize
ihtiyar anne görünürken çocuğuna, ah bu dünya ki gidenlerin hepsi, gönderilmiş kesilir
...
gül ki yanağımda sabırdır
çeker gözlerimi
gül ki yüzümde
iz iz , kısık kısık kırlangıç yuvası
...
sesin senin ve görünmen
kundaklıyor yalnızlığımı.
ve güven içinde uyuyorum sana

gittiğinde ah gittiğinde ise
uyumuyor yalnızlığım...

...
atla terkiye
söyle şarkını.
onlar duymazsa
kalan duyar
...
kondurmuyor kendisine güzelim o kuş
sonbaharı

ağaçsa duruyor
kim bilir,
kaç kış uçurmuş ömründen
...
İstanbul’da
çarpışan bedenler altında
yüzen binlerce balık
hatırlanıyor bugün
ve siz de.

tanıyorum sizi
az önce bir yağmur tanesiydiniz.
...

ah gözüm
hiçle kara
heple kırmızı.
dur
aksın gitsin içine dünyalarca su.

durursan görülür özlemler,
masmavi denizin içinde
...

işmarlara gelemeyesi yüreğim
ne koşarsın yorgun yorgun
soruya..
ne zaman inanacaksın yalnızlığa..
...

ah kara gözüm
yokluğa inanmış cesur

dur önünde akıntının
aksın gitsin içine dünyalarca su
...

uğraşma!
ışığı kesilmiş bir şiir
duymuyor
azı dişi'n sancısını
...

serin bir beyhudeyim
atlı karınca getirmedi bayramı evime
...

ey sabır öğütleyen;
kutsal heyecana 4 duvar yeterse,
dışarıya renk kalır mı ?
...

yokmuşum gibi davranan
şu esmer
şu karar verici baba
görürse beni,
ölmeli.
...

şiiriniz girmiş gölgeye,
arandığı karanlıkta ışık eler

ay düşgünü
güneş kaçkını

yürütün onu
...



ah yelkenlim,
çocukluğumun verdiği rüzgarı, yarınla dengeleyen..
...

ürküyorum;
öyle bir istekle dolu ki içim,
çeviriyorum sayfasını
hayalin..
...



gerçekten bir kuyruk,
beklediğimiz hayalin kelimeleri..
...

Sindirme bedenini
Küçücük gözleri için.
Yetmezsin küçülmeye.

Sen üzülme.

Şiir, var.
...

kalarak hak ettikleriniz
gidecekse
önce siz hak olun
hakka kul değil

bu iyidir.
...

uzun bir şiirin içinde
küçücük bir kelime:
an
eksik bir ayrıntı.

o zaman şiir kötüdür.
...

tersten kurmak gerekir ya bazen cümleleri
bahariye caddesinde
bir selam çakmak kıştan kalma
sesimizle
kışa
...

atacağım adımdan evvel
bir rüzgar esiverir arkamdan
kaldırıma

ak düşer göze
ah düşer göze
kaldırımdan..
...

oyalanma cilve gözüm
çilesiz ipi cellatlar geçirir ancak boynuna
...

sıfırdan büyük boşluk var
1 den az bu hayat
...

yüreğindedir kelimesi şairin
uçuverir içine gözünüzün

ve
çapkın dikelmesine de
aşksızlığınızın.
...

devrimci olmak için devrim
şair olmak için şiir olur
ellerinde buketleri beyhude bu can
...

düştüğünde yola,
yeniden kanayan yarası
sığmış dar bir pencereye
gezer kuytu köşelerde
güneş diye.

sanki güneş
bulabilirmiş gibi
dans eden gölgelere
çare.
...

sütten
diri diri koparılmış ete altın dişli medeniyet g-örülürken
falcının küresinde,
gecenin ardında güneş yalpalanır
tımara durmayan karayele:
yıldız yıldız.
...

daha iyi saklamalısın bildiklerini
hava çok soğuk.
ve devam etmeli
imkansızlık hayali…
...

Öyle güzel ki çocukların

ışık hüzmesi gözlerin gün yüzü olmuş
göstermiş umudu
can olduğu,canan olduğu gözlerine

öyle muhtaç
öyle bağımlı

öyle güzel bir suntur
biter mi küfürsüz.
,
bir "ah ulanla" yetindi yinede
...

fırtınanın sesi bu,
uzak seslenişlerin.

dursun hayat.

sanki bir çocuk sesleniyor enkaz altından
annesine.

durursa çocuğa
durmazsa anneye
aşk olsun diye
hayat.

fırtınanın sesi bu,
uzak seslenişlerin
...

zordur,

harf harf vururken yüzüne, sağanak.
virgüllerle başarılmış bir şiirde;

kendisine cümle arayan
koca koca çengellere,

dert anlatmak
...

sende ilham çok sevdiğim
hepsine talibim
aç kurt gibi
şimşekler çaksın, herkes kaçsın diye
beklerim
...

manzaraya bakabilmek güzel evet.
güzel de olsaa, çirkinde olsa
bakabilirsen
zaman durmuş gibi oluyor.
sonrası
manzaraya tutulmuş kalmış bir can işte.
ayna yani
...

gider
beyaz bir yalınlığa,
adım adım,
hasret büyüterek.
...

fısıltı fısıltı taradım saçlarını.
ipek yolundan geçen kervanların
mahrem hikayeleriyle titreyen
körpe bedeninde
kör günahlar işlendi gözüne.

fısıltıyı öğrendi kızım,
korkmamaya giderken.
...

her gedikten bir taş
çek çek koy tekneye
taş taş üstüne
yüklen , yüklen harfe

hani fren ?

frende susar kelimen,
eyler, eyleyen…
...

gölgeni giyin üstüne.
korkma,
çıplaklığını görmeyecek kimse.
küsme müziğe,
dans et.
toprak,
çekecektir seni içine.
...

ölüme üç gün kala hatırlanıyorsa sevgi.
geç kalma,
uzak olan insanın kendisi
...

her güzellik dinmek ister

bazen toprağa
bir çiçek başversin kendinden diye

bazen suya
bir bulutla çiftleşsin yenilensin diye

her güzellik dinmek ister
tanrı gibi
...

ne çalışmak ne yalnızlık dostum
mavide ki eksiklik derdimiz
o yüzden derelerde debeleniriz
...

çizilmişliklerin surata yansımasına
ad koyan şairlerin
ak saçlarına aldanmayıp,

bekle
defterlerinin çizgilenmesini,

bekle.
yüzleri
hazmedene kadar,
olmuşu.
...

çok zaman, çok bulutlar geçti.
titredik bolca,
sensizlik uğruna.

şimdi yine titriyor bir kuş,
önünde koca bir kış.
...

kızgınlaştıkça eriyor demir
ve bir çocuk
üstünde ressam elbisesiyle
şekiller veriyor sızana.

demir eriyene kadar
ya da elbisesi ressamın
...

beklenmeyen bir kuş gelmiyor uzaklardan
ama her zaman bekleniyor, telvedeki nasip
...

ya nefret et benden ve gömül
karanlık gölgene

ya da uç
istediğin yere,

düzleştirme sakın tarihi
...

dayak yerken dinlediğin kahramanlık hikayelerini
ne çabuk unuttun küçük adam.
senin mi sanmıştın, şimdi kullanmaktan vazgeçtiğini söylediğin sopayı
ya da
kahramanlığı.
...

bitirivermez toprak. bekletir.
ondan iyi bilemez ne okuyan ne yazan
...

"sorulmamış sorudur gözlerim"
hatırlanırsa dünlerde yazılmış olanlardan,

sorarım.

-korku ki:
sorulmaktan kaçanındır.
toz kapar gözlerim.-

sorarım

derken ben

gülümsersin,
soruyu bulmuş gibi.
...

soğutur mu sandın
bir sinek beni çorbadan.
işte o kabuk,
üstünde yürüdüğümüz…
...

paylanmış çocuklar,
sus’arlar paylarını aldıkça.
bazen rüşvet olur bu,
bazen terk edilmek…

hani yaşamları?
...

ağırlığınca giden her adım,
senin adın.
hafif pabuç makyajlı umut gibi.

ve
pabucuna dudak büküldükçe ağırlaşan,
bitmez yürüyüş gibi;
yol.
...

sessizce öpmek istiyorum.
sıkkınlıkta, kendinin okşadığı, omzunu.
geçsin diye,
dolunay…
...

çok yoruldun,
düş artık.
dostların kardeşlerinin tüylerinden hazırladılar,
yatağını.
kon artık
...

görülmez kendini güneş sananda,
günebakan.
fırdönse de etrafında gezegenler,
duyulmaz kavgasız,
zaman.
...

kendini en büyük sanan ayna,
kırılır, atık bir yansımayla…
...

irade çocuğu güven,
kazanırdı
çektiği her restte,
her şımarığın, şımarıklığının ödüllendirildiği
bilindik ezber günlerinde…

baba olunca ya da anne ya da sadece bir büyük
döner ezber, yine sergilenir irade
bu kez çalar şarkı: ya evde yoksan
...

taşı atacak gücün kaybında,
bir taş atımlık yakınlıkta parlayan ışığın
heybemde ki dolmaz boşluğuna
verdiğim isim olan o kent

çıkmaz mı hiç şiirimden
...

genzimde buruk bir hayat tadı.
nasıl yutsun bir ekran,
o şarabi yarını
...

yıkılsın duvar, diye başlar çoğu gözü kara şair.
ve göçük altında bir çocuğa ağlar, perdesiz, diğeri.

bitişte,
sessizce,
bir telin üstünde,
bir canbaza türküler söyleyerek,
veda ederler şiire

gözü karanın, karası olmak için perde çekerken biri,
düşmemeye çalışırken diğeri...
...

süt kokar bakışlarım.
görür;
kesilmesinden korkar,
öğrenmiş.

isterken kaybetmeyi,
ilk adımda bulunuvermesin diye defter;
yazacak onca şey varken.

ve çizemez sınırlarını;

bir gecede uçuvermesin dediği umutlarının
katili sanır bir böceği,
taşikardi eşliğinde
kaçar
geleceğinden,
defterine.

süt kokar bakışlarım,
yürüsün diye,
geleceğine,
defterine…
...

bir kuş
bir suya yazmış dostunu,
büyük balık küçük balığı yemiş.
su bilmez demiş, hukuku

deftere yaz,
herkes okusun:
dostluğunu
...

gözü toprakta
erozyon mücadelecisi dedeler.
toprak çeker salıntıyı
korkma derler,
ağaç dikeriz:

salınanın üstüne
...

kabuğuna bakar
-komşunun zengin bahçesinde
bakıcılığına talibi olur
yeni cilalanmış pencerelerin.-
memnun olmayan.
...

çaba.
tut
el
kir
leke
çaba
bırak
el
gölge

duman çıkmaz mı
yeniden başladığın yerde
...

zift kazınır mı asker
komutanın bilmez mi
yarın çok geç, gençliğine
...

ürkek
bir umut.
kalır evde.

yangında ilk kurtarılacağı:
göl-ge si,
risk almasın diye
...

verilmeyen liyakata
icazet için gitmez düş.

uzak gözlerini sevdim.
kayıplı yaşamların
ayıpsız şafağına söylediğim türküyü
düş’e yazarken.
...

bulut üstü bir vecd ile aranan merhale
ve anlamından korkulan söz arasında
mahcup bir serkeş gezer,
mezarlıkta canım diye
...

günü özgür kılan dün
ve küfürlerle mühürlenmiş varlık
yaşar
kayıp olanın kim olduğunu anlayana dek.

bknz: kendini kaybetmek
...

sorarlarmış bir kediye annesini,
sanki önemliymiş gibi.
kedidir kedii
o sorar,
senin ona ne vaadettiğini.
...

bedelse ödenir.
ödenir ki,
o karanlığın sabahında
kimse bedel konuşmasın diye.

yarasalar ışıktayken
...

saçılmayan bavulların
güngörmeyen donları,
esrik cesaret manevralarıyla doldurdum;
sayfanın geri kalanını.

hala yoksun,
saçılmayan donlarım gibi
...

gidemeyene görünürmüş ya,
sessizliğin salınımı.
işte öyle olurmuş yol.
hayat, yolcusuna.
...

bir sevdim seni, kayboldu
bir kaybettim, kayboldu:
hayat tutsaklığım
...

nefessiz kelimeler
dört duvar
ışık yok karanlığa

anlam olmuş akmış hayat
nefes alan kelime bulur muyum diye...

aşk
diyeyim ben size.
...

ey sureti cam
aynanı büyüt!
...

kafamı kaldırdığımda gölün üstüne
yakamoz dağıtan bir dede görürdüm
ve torun sevgisini

hüzünlü gözlerinden sevgi fışkırtıp
umutlu masalları balkonuma taşıyan...
,
ve akşamüstü
ölemezdağı kızarırdı
doğanay gözlerime bakardı.
anlardım dedemin hüznünü...
...

susuz yaz
rakıya sebep aranmakla
sarhoş olmamış şair
...

koyu gölge iklimin beyaz ördeği
gibi yürüyüşlerim.
herkesler şaşkın
bilinmedik cevaplarla sallanan mekanda ki,
sarhoşa
...

acır ladesim
göze alışların sönerde bir gün
titreyen mumun alevine muhtaç kalırsan
kötü yapar bu seni.
...

düşgün bir arı
düşmüş bir pazaryerinin ortasına
düşük bir çileğin yalancı kokularının peşine
düşüymüş bir pazaryerinin ortasında
bulmak seni.
(bu şiirde ölüm nerde)
...

ödeyeceğimden emin olduğum borçlara girdim hep
hatta
bir gün öyle güzel bir çocuktan
elmasını istedim
...

nefret nefret nefret
kimin çocuğu!

ve tüm "yok"olanlar -sizler-
toplu mezarlığımın alkışçıları:
acı-ma-sız bir savaşın
"yok"lukta kesilen tavuklarısınız siz

aşk gibi
...

f(n)ormalite:
ışık azaltır kırılmasını
gözün gördüğüne inandığı saatler
...

Nasıl yakın şimdi.

Bulutların ardından

.

İçinden geçmediğim sokağın

Hayalet çekinikliğinde ki suratlı

-Derman apartmanında ki beş numaralı- sakini.
...

Şiirler yazıyorum

Bazen de bağrı açık

Şiirler yazıyorum ben de

Kara basan çıplak ayaklı adamın,

Sırtüstü hüznüyle…
...

evet
ayna bazen çarpar adamı
korkarsın gördüğün kendinden
kusar kusar kusarsın.
...

ayna çarpar bazen adamı
aynayı yok sayıp yaşamaya çabalarsın
sanki hep sadece buymuşçasına
...

bugün yeni yılın ikinci günü
hala umutlu musun?
...