23 Mayıs 2011 Pazartesi

serçe

dün ve yarın, eski ve yeni bunların bir arafı var mıdır.
gece 12 midir mesela.gerisi mutluluk mudur…

mesela bugündü
gökyüzünde bulutlar vardı
çarpışsalar da bişey değişmezdi
burda
olup biten her şey camın ardındaydı
ve çocuk sadece camı görürdü
kocaman bir camdı
suretinde sırasıyla
ay,nehir,rüzgar ve dağ olan çocuk yansırdı

mesela bugündü
ve saat 12 yi çoktaan geçmişti
ay
kavgadan ayrılan bulutların koyuluğunda
inceden paltosunu giymiş üşümekteydi

çocuk, öylece uzanmıştı yanıma.
gözleri
çarpışmayan bulutların ardı
aylardan şubattı
üstelik cemreydi ve yine
olup biten her şey, camın gerisindeydi

ve işte
bir serçe şuncacık
çırpınsa ne ki kışa,üşümüş şuncacık
çarptı da cama…
uyup zamansız serçeye, uyandı çocuk…
bense hatırladım

ah biz
bir vakitler
cemreden cemreden dağa tırmanan ay’la
birleştirip yüzümüzü gitmelerden
var olmak demek devrimlerden
ada türkülerinden yollanıp
ah biz
gerçek için akla sığdırıp hayali
nergis ekmiştik camın ardına

şimdi şubat
nergisin vakti.
kokusu
nehirlerlerden rüzgarlardan kanat olup
serçe getiriyor
camın yüzüne.

bugündü
serçe cama çarpmasa hiç birşey değişmeyecekti

aç camı çocuk
al serçeni.
akıl camlar ördürüyor sabaha
uyma.
gitmek kötü kokarmış uyma.

karlara doğacak güneş
ürksen de, cemre cemre tırman çocuk.
serçeye nergis gerek,
ve sabah oluyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder