16 Kasım 2013 Cumartesi
büyümek
Eylül ekilecekleri belirler
Vedalaşir ve
Yerlerini değiştirir öznelerin
Sahnenin yeniden açılma vakti gelmiştir ekimde.
Ve sonra ki aylar bu sözle başlar...
O yüzden en uzun aylardır eylül ekim
!
Yeniden başlayanlar
Büyümekle meşgulken...
eylül
koca bir yazın üstüne doğuyor ay
hiç ölmediğini çokca biriktiğini
ve özlemeyi anlatıyor
böyle başladı hikaye
ve yaşayanların herbiri bir yakamoz
denizin karaya özlemi...
(ay ekime dönerken)
eylül
koca bir yazın üstüne doğuyor ay
hiç ölmediğini çokca biriktiğini
ve özlemeyi anlatıyor
böyle başladı hikaye
ve yaşayanların herbiri bir yakamoz
denizin karaya özlemi...
(ay ekime dönerken)
serçe
.
Bir serçe sığınmış ağacın içine
Girmiş manzarasına evlerin
Camından bakamayan bir tür bugün ki insan. Ölmüş..
Ağacı görmüyor ki
Canından bakabilsin…
yaşamak
Yaşamak sadece
Büyük memelerin gölgesi altında uyuyakalmak değil ki,
O aynı zamanda kalpten bir uyanış ve öpmek geleceği…
karabatak
Kanıksanmış bir yenilgi
Yeni dehlizler açar kendine
Dibe batar çıkar
Dibe batar çıkar
Oysa karabatak
Uçmak bir kuş özelliğidir
Ve göl temiz değildir
Hapistir
…
Hatırlamaksa
Kanat gücü verir insana…
ayna
Gözün değdiğince genişlemiş çevren
yaşamışsın
Alabildiğine uzak ve hepsi içerde
Çıksan olmaz
kapanamazsın
gelse diyorsun
gelse alsa aynayı sırtına
ahlak
Ahlak ki Hiçbir otoritenin sağlamasını yapamayacağı bir denklemdir. Otorite kültür boyutunu kapamaya çalışır sadece. Aile, okul, çevre bunun içindir. Bir hapistir. ve bazen hapise kelimeler atılır, çekilir… Ajite olur hapistekiler daralacaklar. Atlarlar kelimelerin üstüne. Kelimeler ortada yoktur. Hapis daralmıştır. “Bırakın kelimeleri Kalkın neyin ve kimin üstündeyseniz kurtulun tariflerden Sığmayın dünyaya Konuşulmayan çok şey var Kalbin açılacağı çok okyanus.. Alın hepsini, uçan halı yapın kendinize… Ve çıktığınız gedikten seslenin içeriye Hey ! sığmayın dünyaya !” … Güvenin insan olduğunuza Ahlak içinizde ve çemberin dışında nefes alabildikçe…
Ahlak ki
Hiçbir otoritenin sağlamasını yapamayacağı bir denklemdir.
Otorite kültür boyutunu kapamaya çalışır sadece. Aile, okul, çevre bunun içindir. Bir hapistir.
ve bazen hapise kelimeler atılır, çekilir… Ajite olur hapistekiler daralacaklar.
Atlarlar kelimelerin üstüne. Kelimeler ortada yoktur. Hapis daralmıştır.
“Bırakın kelimeleri
Kalkın neyin ve kimin üstündeyseniz
kurtulun tariflerden
Sığmayın dünyaya
Konuşulmayan çok şey var
Kalbin açılacağı çok okyanus..
Alın hepsini, uçan halı yapın kendinize…
Ve çıktığınız gedikten seslenin içeriye
Hey ! sığmayın dünyaya !”
…
Güvenin insan olduğunuza
Ahlak içinizde ve çemberin dışında nefes alabildikçe…
coğrafya
Her canlının kendi coğrafyası vardır
Kökü.
Yeşermez her yerde, küser hatta ölür
Denizleri daları akarsuları gölleri kuraklıkları sokakları camları
Vardır onun. Büyük ihtimalle bir dut ağacı..
Dut ağacı dut ağacı.
Kesersen onu yeşerebilirsin her yerde, yaşarsın.
Denizleri dağları gölleri yaparsın kendine…
İşte böyle başlar macera
Kapitalizmin çocuklarında.
O çocuklar boğulurken havuzda
Dut ağacı sesi duyarlar hepp.
akıl
Aklın yenmeye çalıştığı karanlıktır
Karanlık önce cesurları yer
Ve aklıyla cesurlar
Suya ulaşır
En şeffaflardır
Ve gemiler genellikle hüzün verir kıyıdakine
Ah dedirtir cesur olabilsem ben de.
Gemiler ufka gitse, götürse, kaybetse
Ve Yeniden bir nefes olup üflese beni başka bir karaya.
Gemilerse
Yalnızdır ve hiç kaybedememiştir kendini
Öyle ki
Aklın yenmeye çalıştığı karanlıktır hatta
Son çare
Sorsanız
En akıllıcası
Nehir olup dağlara ulaşmak vardır.
…
Karanlık hiç bitmez, kıyı hep vardır…
çünkü şiir yıkıcıdır
Çünkü şiir yıkıcıdır
Ve bir kısım özgürlük tohumcusu
Güvercin besler, tohum satar
Beslensinler diye
Hep alıcısıyız bu tohumların
Çünkü biliriz aşksız her eviz
Ve yıkılmak üzeredir çatı
Ve bir kısım şair
Adını koyar tohumun
Kapanır yeni bir düzen hayaline
Olur güvercin.
Kelimelerini güvercinlerden kurmaya kalkar
Çok satan
Ajitatif, der: çünkü şiir yıkıcıdır…
Ve oturdukça kelimeler yerlerine
Sosyalizm gelir akla
Kendini yıkmak üzere kurulacak olan tek düzen…
kadın
Omzunu bıraktı kadın
Uzun seyirlere daldı
Özlemek başladı o gün
Göl içine çekti, nehir sürükledi götürdü,
Deniz umut verdi.
Durdu bir adada
Gülümsedi
Uyumak istemedi.
Hiç ummadığı bir anda –nasılsa kalmış suyun üstünde- bu küçük ada
Getirecekti tüm kıyıları ayağına
Omuzlarını bıraktı kadın
kadın
En derin sarhoşlukların gıdıklandığı
Söz İz belli etmeyenlere geldiği
Bir akşamın
Şiir olur konusu
Ve şairler sarhoştur
Gezer yeraltında
Bir heykele yüz yapıyor bir kadın
Bir açık kapısı şaire
Kapısı olmayacak yüzü heykelin
Soruyor
ölümsüzlüğü
fairuz
Tavan arası
Ay ve sakinlik başlı başına bir şiirken
Bir flüt akar Fairuz çağırır seni
Kaybolman için
gidersin
"çünkü bir şarkı, ölümsüzlüğün sırrıdır ve her şey yok olup gitse de ney'in sesi hep kalacaktır."
Silinenler doldurur
Şiirin içini
Bir köşede bir küpe
Bir bardak, güneyden alınmış
Hediye bir saat bir zamanlar bir komşunun verdiği
Ve çağırır içerden çocuğun sesi
Okuman gereken öykülere
yaşamak olsun diye
Çıplaklığın üstüne abanmış uyku
Öldürecekti beni
Uyandım
Şiirin suslu puslu soğuk ormanına
Bir erkek erkekliğini, bir kadın kandınlığını arıyor orada da
Herkes uyuduğu yeri
Ülke özgürlüğünü
Ve ben de aradım
ağaç ağaç olmuş
Ancak hiçbir sevişmede olamayan o devrimciyi..
Yaşamak olsun diye
çocuklar
ah bu açıklık isteği ruhumun
çık yenildiğim yerden,
kurtar aramaktan
sabahın masumiyetini
çıksın ortaya çocuklar
çocuklar
Yokluğun,
anlara saklanmaya çalışan
haşarı bir çocuk yaptı beni..
seni bulana kadar
sobelenmek kaderim
ve tüm çocuklar
saklanmak için doğmuş sanki
ismet özel
ismet özel ve akla karşı tezler'i için...:
İnsanın kalbiyle aklı arasında bir yol olmalı..
Baca temizleyicileri mesela
Yüreklerini açabilmeli düşünceye
Ya da köylüler
dinleneli kalbini, bırakmalılar görmezden gelinmişliklerini…
yorgun
yakın zamanlarda
-siz deyin öpülmeyi biraz geçmiş-
bir akşamüstü
sessizliği büyür
bir baykuşun gözlerine
az önce martıdan öğrendiği kışı işler
ellerini eskitirdi…
yorgunluktan kurtulmaya çalışan bir kadın…
devrim
ey kendisini devrim eylemiş yüz
sürersin
bir insanın yanağına sarılıp
çıkılabildiğince yeniden gökyüzüne…
yaşarsın;
ben ki kıştan düştüm
yüzün şefkati
yanağının gölgesine ..
gölgeler gülümsediğince yüzünde
sarhoşluk
sarhoşluğun başı,
meydan ortası bir çocuk
bir küçük ayna parçası
gülümsediğinde evin içinde
yüzüm yalazlanır
nöbetçileri arttırırım
off be dünya
bugün herkes kendi çocukluğuna sahip…
kendine yasakçı…
ve sarhoşluğun ortası salıveririm kuşlarımı…
susmak
eksiği susarak ödemeye kalkmak
üstüne basarak çıkmak için dibe çektiğin düşünceye benzer
özlemi büyütür sevinçli çocukluğuna
hüzünlü bir çocuğun gözleri gelir yerleşir yüzüne
bahçe
zorun ardında ki bahçeyim
bir ilkbahar bir ilkbahar bir sabah
eski taşların altında
yarına taşınırken bıraktığın eski bir sehpada
niye işler,
aç aklın tehlikesini geçmeni gözlerim
gölge
kimi çok büyür gölge eder diğerlerine-kim yaşamdır-
gölgede,
kimi susar -ki onun büyümesi en zorudur-
kimi sürekli ışık aranır kendine,sanıdır - ki o ölüme en yakın olandır-
...
kimi kendi ışığını bulur - gönle düşer, kalıcıdır-
bu kez gölgelenir büyük olan...
beyin durmaz, öğütür...
uyku
gerçek, ölümün ardından gülümser
ve eller bazen yazmaz, korkar,
uyur.
uykusunda, gölgelere isyan eş bir el aranır,
bir ışık..
ve çoğunda anlar..."daha iyi yenilmek",daha çok uykuymuş...
kıvılcım
içinde bir kıvılcım
ha desem götürecek beni
ait olamayacağım yere
ordan gelmiştim ordan gelmiştim
içimde bir kıvılcım
çakmak çakmak yine gözlerim
çıkarıp atsam…çıkarıp atsam…
diye sürer gider yaşam…
…
içimde bir kıvılcım
gitmek
görmediklerim
fakat büyüdükçe insan,
görebilmeli…
gidemediği bir yer vardı yaşantımın
geldi aldı beni kalbine koydu
çalıştır dedi
gürül gürül ellerim var nasıl olsa
gideriz beraber
aldım ellerini dağı gösterdim
dedim şu dağın ardıdır
bilirsin kardelenler açar orda
gittik biraz.yol boyu canlandı çocukluğu
büyümekten bahsediyordum…
başı döndü kafiyesinden gerçeklerin
elleri durdu..kalbine döndü..
çalışma dedi, duralım buracıkta
daha fazla ölemeyeceğim
kardelen diye fısıldadım inerken kalbinden
açabilirdin
beyhude
çizilmiş gerçek, kader diye deftere
bir gölge gibi düşüp önce
aşkedip
bir yanını güvercin
her yanını kül ediyor insanın
ve uçuyor
özlemle öldürüyor seni
çizmeye çalışman
beyhudedir beyhude
ölümler var sırada
ilkbahar için soyunmuş
kışa yatmış gencecik bedenler
konmuş pencerelere içeri bakıyor
kimse var mı
ölümler var sırada
ya-şa-na-cak
serçeler vuracak pencereye fırtınayla
devv ısıtma makinaları çalışıyor içerde
kim çalıştırıyor. kimm
hangimiz genç olmadık der gibi yaşam çoğu zaman
iki üniversiteli öpüşürken sevinç duymayan
polis çağıran her evde bugün makinalar var
içeriyi yaşatan.
ya da sen varsın ? kimsen.
ölümler olacak, şimdi
piyonlar konuşacak, silahlar gibi...
"kazan" dairesinin şahları.
dinleyeceğiz, diyeceğiz sen şahsın, insansın.
içimizi ısıtansın
kanmayacaklar. ilkbaharı gördüler.ölecekler.
belki üniversiteli iki genç. aşık oluyorlar.
çelişkileri
yaşam en çok onlar için güzel. bize adayacaklar..
ve şahlar onların ölümleri üstünde sürecek atlarını fillerini rakiplerinin üstüne
ölümler var ya-şa-na-cak
penceremiz önünde
şah damarımızı patlatacak..
dönüşüm
bir dönüşümün yaratıcısı olmak
ancak yerleşik bir vicdan ve farkındalıklı bir yaşam ile mümkündür
aksi halde döner durur insan yazılmış olana
…tekrarlar ki kırılması zorunlu zincirlerdir özgürlükten bahsedene…
ay bizim kaderimiz
karanlık bir gece
yeniden geldim, teslim oldum göle
birazdan ay doğacak
ekim sıçrayıp telveden
ön açacak kasıma
kahverengi olacak mevsimin rengi
birazdan ay doğacak
göl beyazlaşacak
teslim oldum
sarsın beni.
annem gibi çocuğuna sarınır gibi
kurtarsın yaşamımı,
alıp götürsün gözlerimi
ay yapsın
yakamoz yakamoz yaşatsın çocuğuma özlediğimi.
ay bizim kaderimiz…
yüz
yüz sırdır
b-ilmek b-ilmek çözülür yürekten
sonbahardır
güneş sarartır yaprakları, ada yalnızlaşır
yüz sırdır, görünür
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)